Fotoğrafına Göz Kulak Ol !
Fotoğrafına Göz Kulak Ol !
Modern çağ olarak adlandırılan günümüzde, hemen her düzeyde görüntü üretimi, stoğu ve tüketimi kolaylıkla yapılabilmekte, fotoğraf belki de tarihsel sürecinin en itibarlı dönemini yaşamaktadır. Öte yandan, sanal ortamın kahramanı olan fotoğraf, gittikçe sıradanlaşmakta ve nereye varacağı pek de belli olmayan bir yola yönelmektedir. İşte Fotoğrafına Göz Kulak Ol! projesi bu dönemde, fotoğrafın müzikle birlikteliği düşüncesinden ortaya çıkar.
Başlangıçta müziğin, daha ortaya çıkmadan fotoğraf üzerindeki etkisini deneyimlemek amacı ile yapılan çalışmalar ve söyleşiler, zamanla müzikle fotoğrafın birlikteliğine dönüşür. Son dönemde ise artık fotoğrafın ana merkezde yer aldığı, farklı alanların ve disiplinlerin yoğun olarak devreye girdiği “çok katmanlı bir müzik-fotoğraf inisiyatifi” haline evrilir.
Bakmaktan öte görmeye çalışan, görmekle kalmayıp perdenin ötesine, aynanın arkasındaki sırra vakıf olmaya gönlünü veren, yönünü çeviren yaşamlar bizim özlem duyduğumuz…
Zihni özgürleştirebilmenin, görünen objelerin, yaşanan olayların, gerisindekini, derinindekini keşfedebilmenin baş aktörü olarak öne çıkıyor SANAT. Ve bu öylesine güçlü bir etkileşim ağı ki, herhangi bir dalından hayata tutunup varoluş mücadelesi içinde olmak, kendini ifade etmeye, tanımaya, bilmeye, gerçekleştirmeye çalışmak, bir anda kendimizi diğer sanat kollarının arasında bulmamıza olanak sağlıyor.
Bir bakmışsınız; doğanın büyüsüne kapılıp manzara, çiçek, böcek, dağ-bayır peşinde koşarken ruhumuzun dans etmeye başladığını, hatta şiirle ifade bulduğunu hisseder durumdasınız… ya da yaşadığımız şehri tanımaya çalışırken mimari doku ilgi alanınıza girmiş… veya yurtdışı gezilerinde şehirlerin her yanına dağılmış heykeller deklanşöre basmanız için sizde iştah yaratmış. Oran, orantı, denge yakalamaya çalışırken ya da kulağınıza takılı kalmış bir melodiyi ıslıklarken, mırıldanırken bulmuşsunuz kendinizi…
İşte böylesine İÇ İÇE. Öncelikle kadrajınıza girer sonra bünyenize.
Meraklandırır bu objeler, mekanlar, insanlar. Hikayeleri vardır her birinin, TARİH’te yatan. Belirli KÜLTÜR ve COĞRAFYA lara uzanır. Fotoğraflarınız arttıkça, içinizde kat kat hikayeleri birikir. Zamanı geldiğinde tüm bu birikmişlerinizi, sözler ya da bir tını eşliğinde, başka gözlere, kulaklara, kalplere akıtmak ihtiyacı doğar. Çünkü bilirsiniz ‘paylaşmak’ bir nevi ‘yaşatmaktır’. ‘Paylaşmak’ aslında ‘yaşamaktır’.
Bazen kafiyeli birkaç satırla dile gelir, ŞİİRe dokunur; bazen düzyazıyla hayat bulup EDEBİYAT’ın kapısını çalar FOTOĞRAF. MÜZİK sonrasında olabileceği gibi, öncesinde de FOTOĞRAF’ı canlandırır, anlamlandırır.
Müzikle birlikte gelişim sürecini taze tutan, farklı kültürlere, renklere, milletlere, yaşamlara, ritimlere, enstrümanlara kulak kabartanlar arp ile santuru, ud ile cümbüşü, çello ile kemanı, klarinet ile saksafonu ayırt etmeye başlar, bununla birlikte flamenkoyu-tangoyu-fadoyu, salsa ile rumbayı, klasik ile cazı, new age ile ambienti, rock ile metali ayıklayabilir, hepsinden de ayrı ayrı keyif alır hale gelebilir.
Etkileşim ağı böylesine çoğalır. İÇ İÇE demiştik az önce.
İÇTEN İÇE demek belki daha doğru ifade… her ne kadar dıştan başlamış görünse de…
Bülent Küçük-Şakir Ayral